Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir.( M.Kemal ATATÜRK)
İNSAN DAVRANIŞLARINDA KALITIM MI ÇEVRE Mİ DAHA ETKİN?

Suçlu mu? Suça İtilmiş mi?
“Adalet Bakanlığında çocuk ıslah evlerinde çalışan bir psikolog, suç
işlemiş çocuklarla görüştüğünde aile, komşu ve arkadaş çevrelerinin
çoğunun suç geçmişi olduğunu gözlemlemiştir. Görüştüğü bir örnek
olayda suç türü ‘hırsızlık’ olan bir çocuk, aslında bu suçu isteyerek işlemediğini
ancak yaşamını sürdürebilmek için çalmak zorunda kaldığını
belirtmiştir. Çocuk, işlediği suçun kötü bir davranış olduğunun farkındadır
ancak ihtiyaçlarını temin edebilecek ekonomik duruma sahip bir ailesi
olmadığından yiyecek, kıyafet gibi bazı temel ihtiyaçları için hırsızlığa
başvurduğunu söylemektedir.”


• Sizce bu çocuk doğuştan suçlu olma geni ile mi doğmuştur?
• Çocuğu bu suçu işlemeye iten temel sebep ne olabilir?
• Farklı bir açıdan yaklaşacak olursak her yoksul ya da ekonomik durumu
kötü olan çocuk hırsızlığa mı başvurmaktadır?
Yukarıdaki sorular kapsamında örnek olayı değerlendiriniz.

Kaynak: Ortaöğretm psikoloji ders kitabı, Ümre KAYNAK, Nazife ÜZBE ATALAY

Cevabı mutlak olmayan sorulardan biri. Davranışlarımızı kalıtım mı, çevre mi daha çok belirler? Ben kalıtımın her zaman daha baskın olduğunu inananlardanım. Çünkü çevre olanaklar ortamıdır. Çevre insana potansiyelin ortaya çıkması için olanak sunar. Eğer yüzme istidat( henüz işlenmemiş yetenek) varsa, olanaklar da sunulursa yüzme davranışını insan öğrenebilir. Ancak o istidat yoksa insanın doğasında olanaklar, koşullar, şartlar ( fiziksel, sosyal) ne olursa olsun yüzme davranışını gerçekleştiremez. Her canlının doğuştan getirdiği özellikler farklıdır. Tüm canlılar tüm özelliklerle doğmazlar. canlılar türlerinin özellikleriyle doğarlar. Kedi havlayamaz; köpek miyavlayamaz. Bu davranışlar öğrenilmiş davranışlar değildir.

İnsan davranışlarının çoğunluğu öğrenilmiş davranışlardır. Ağlama ve emme davranışları duştan gelen davranışlardır. Ama ağırlıklı olarak davranışlarının büyük kısmı öğrenilmiş davranışlardır. Peki yukarıdaki metne baktığımız zaman hırsızlık davranışının öğrenilmiş bir davranış olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette söyleyebiliriz. Kimse doğarken hırsız olarak doğmaz. Çevre koşulları uygun olduğu zaman kişide de motivasyon olduğu zaman hırsızlık davranışını daha önceden de gözlemlemiş, tanık olmuşsa bu kişi bu davranışı gösterebilir.

Ancak sosyal değerler böyle bir davranışı kabul görmez. Hukuk kuralları da böyle bir davranışa bir yaptırım uygular. Ancak kişi davranışın suç olduğunu bildiği halde kişinin açlığı yada diğer fizyolojik ya da sosyal güdüleri bu hukuk kuralının getirdiği yaptırımdan daha güçlüdür ki, çocuk hırsızlık yapıyor. O halde çocuğun ya da insanın böyle ihtiyaçları öncelikle karşılanmış olmalı ki böyle arzu edilmeyen bir davranışa yeltenmesin.

Bazı durumlarda insanlar uzunca süre fizyolojik ihtiyaçları ( açlık gibi) karşılanmamasına rağmen şan ve şeref gibi değerlerden dolayı hırsızlık vb. davranışlara yönelmemektedir. Demek ki fizyolojik ve sosyal güdülerin değeri insandan insana değişir.

Bu çocuk doğuştan suçlu olma geniyle gelse bile, o geni uyandıracak koşullar olmadıkça çocuk o suçu işlemez. Onun için çocuğun yaşadığı ortamı iyi düzenlemek lazım. Hırsızlık davranışını gerektirecek ortamı ortadan kaldırmak lazım. Kimseyi hırsızlık yaparken görmemeli ya da aç bırakılmamalıdır. Her canlıda olduğu gibi insanda da yaşamını sürdürebilmek için gerekli olan ruhsal ve fiziksel beceriler vardır. Yani yaşamını sürdürebilmek için ruhsal ve bedensel beceri diyelim( burada hırsızlık) vardır.

Çocuğun bu suçu işlemeye iten temel sebep fizyolojik gereksinimleridir. Çocuğun fizyolojik ve diğer gereksinimleri insani değerler çerçevesinde karşılanmalıdır.

Peki her yoksul ya da ekonomik durumu kötü olan çocuk hırsızlığa başvurmalı mıdır? Elbetteki hayır. Tabiki başvurmamalıdır. Ancak bunun içinde çocuğun önüne örnek kişilikler, şahsiyetler koymak lazım. Bütün çocuklar uygun olanakların bulunduğu bir ortamda yaşamaya hakları vardır. İlk sorumlu da ebeveynlerdir. Sorumluluk dalgalı şekilde gider, öğretmenlerdir, medyadır vs.

Eğer çocukların çevresindeki insanlar yaşamlarını onurla, emekle sürdürüyorlarsa, şan, şeref gibi değerleri yaşam ilkesi olarak görüyorlarsa çocuk fizyolojik ihtiyaçlarını sosyal güdüleri ile bastırabilir.

Bir de şu soruyu soralım. Çocuk bu davranışı bilerek yaptığına göre davranışlarının sonucundan sorumlu tutulması lazım. Sorumlu tutulmadığı taktirde bu davranışa devam edeceği gibi başkaları için de olumsuz örnek teşkil edebilir. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Sosyal olayların nedeni çok boyutlu olarak düşünülmelidir. Bütün etkenler birlikte değerlendirilmelidir. Diğer insanlara karşı sorumlu olduğumuzu da unutmamak gerekir. Yaptığımız ve yapmadığımız her eylemin sonucundan sorumluyuz.

Sonuç olarak toplum bireye karşı sorumludur, birey de topluma karşı sorumludur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir